Kırık ahşap tabakaların arasında yürümekten başka çaresi yoktu yine..Yürü yürü bitmeyen bir o kadar da lağam kokusunu andıran bir kokuyla beraber ilerliyordu.Kokuşmuş çorapların arasından adeta bir atlı
karınca gibi süzülürken bir bacağının geride kaldığını farketti,devam etmeliydi,az zamanı vardı.Her an her yerde ölebilirdi.Devam etti,yürüdü..Artık kendini taşıyamıyordu.Derken kırıl kıllı bir kurabiyeye rastladı, bu onun kalan ömrü boyunca ihtiyacı olan besini sağlardı.Tek çaresi oydu hayatta birazcık da olsa fazla varolması için..
Aşması gereken bir yastık vardı az ilerde.Altından girdi,burası bir mağara gibiydi.Yukarı tırmandı,yukarıdan bakıldığında bir uçurumu andırıyordu.Tırmandı,tepeye ulaştı ve aşağı inmeye hazırlanıyordu.Deprem misali sarsıldığını hissetti,yılmadı,koştu.Bir anda şiddetli bir sarsılmayla havaya fırladığını farketti.Kurabiyeye koşarken,uçarak ona varacaktı.
Kurabiyeye milim kala bir gazete gündeminin onun hayatına son vermek üzere havada savrulduğunu gördü,korktuğu olmak üzereydi.Kıllı kurabiyeye ulaşamadan ebedi darbeyi kıçına yiyecekti.Sadece kıçına değil,bütün bedenine..
Kendini ezilmiş bir biçimde kıllı kurabiyenin üstünde buldu,fakat o da ne? Kopan bacağı da nereden gelmişti?
Yürüyebiliyordu artık.Bir kıl parçası tam da doksana oturmuştu.
Kıllı kurabiye ona hem aş,hem yaşam aşkı olmuştu.Koşarak uzaklaştı..Adios amigos...
-SON-